Yeni Şeyler Söylemek Lazım

Çok uzun bir aradan sonra tekrar bu köşede okurlarla buluşmak çok güzel bir duygu. Epeydir yazmamamın ya da yazamamamın bir çok farklı nedeni var. Bunların arasında kendimce en önemlisi de yazacak bir mecranın olmaması. Bu zaten toplum olarak kanayan onca yaralarımızdan bir tanesi. Bugüne kadar hemen hemen kaleme aldığım bütün yazılarda bahsettiğim Yazılı-Görsel-İşitsel Medya’nın önemi ve bizim bu alanlardaki yetersizliğimiz olmuştur malesef. Velhasıl bütün bu olumsuzluklara rağmen bu konular ile ilgili ilgilenen, dertlenen birilerinin olduğunu bilmek bir nebze olsun gönlümüze su serpmektedir. Vardar Press ailesinde yer almayı hiç düşünmeden kabul etmem, bu mecradaki büyük boşluğu doldurabileceğimize inandığım insanlarla aynı alanda kalem oynatmanın verdiği inanç olsa gerek. Bu nedenle bu girişimde yer alan, elini taşın altına koyan gençleri tebrik ve takdir etmeden geçmek olmaz. Makedonya Türk gençliğinin bu topluma katabilecekleri, ak sakallıların düşündüğünden daha fazla olduğu inancını hep korudum.
Bu inancımın beyhude olmadığını gösteren gençlere de teşekkür ediyorum.

Gelelim bana tevdi edilen bu sütuna ve bana. 

Eskiden beri yazdıklarımı takip eden okurlarım meselelere olan yaklaşımımı ve kaleme alış tarzımı az çok bilmektedir. Bilmeyenlere de bu ilk yazıda bazı hususların altını çizmekte fayda var diye düşünüyorum. Doğduğum günden bu yana bana verilen ismin hakkını vererek yaşamaya özen gösterdim. Adımın bana yüklediği sorumluluk  “Hak ile batılı birbirinden ayırmak”

Bu hususta bugüne kadar yanlış yapmış, yanılımış ve hatta aldatılmış da olabilirim fakat inancım ve hedefim hep o yönde olmuştur. Bu yüzden de bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da aynı düstur ile fikirlerimi sizinle paylaşacak, doğruyu yanlıştan ayırmaya özen göstereceğim. 

Bunları yazarken destek olacaklar gibi köstek olmaya çalışanlar da olacaktır, olmuştur da. Fakat bu beni ve bizleri Makedonya Türk toplumuna gerçekleri anlatmaktan alı koyamayacaktır. Bugüne kadar yazdığım hiçbir yazıda herhangi bir denge gözetmedim. Hiçkimseden destur almadım. Kimseye de eyvallahım olmadı. Çünkü hiçbir kurum ve kuruluşla bugüne kadar olan ilişkilerimde maddeten bir bağım ya da beklentim olmamıştır.  Manen olan bağım ise beni doğruları dile getirmekten alı koymamıştır. Çok iyi bildiğim bir şey var ki; “Boynunda tasma izi olandan Kurt olmaz”. Hangi canlılara tasma takıldığını ve sonlarının ne olduğunu da siz benden daha iyi bilirsiniz. 

Bu yazıyı kaleme almaya başlamak kolay olmadı. Hem uzun zamandır birşey yazmamanın verdiği tembellik, hem iş hayatımdaki yoğunluk hem de Makedonya’nın çalkantılı gündemi beni biraz zorladı işin açıkçası. On gündür bir şeyler yazacağım yazmasına da nereden başlayacağımı bilemedim. 

Hepinizin malumu dünyamız bir salgınla mücadele etmektedir. İnsan hayatı söz konusu olduğunda geriye kalan her şey anlamını yitiriyor. Bu konuya fazla değinmeyeceğim ziraa hepimiz hergün hemen hemen her platformda bu konudaki gelişmeleri takip ediyoruz. Ciddi bir mesele olduğu için bu konunun işin ehli kişilerce analiz edilmesi ve tartışılması taraftarıyım. Bizleri ilgilendiren asıl soru ise bundan sonra neler olacağıdır. Dünyamız var olduğundan bu yana birçok buhran atlatmıştır. Bunu da muhakkak atlatacaktır. Bu tür buhranlar her zaman bir dönüm noktası olmuştur. Sağlık dünyası, siyasiler ve sosyologların ortak görüşü dünyanın artık eskisi gibi olmayacağıdır. Yeni bir dünya ile karşı karşıya kalacağız. Burada başarılı olanlar yeni dünyaya ayak uydurabilenler olacak. Önümüzdeki dönem zorlu bir adaptasyon dönemi olacak. 

Gelelim Makedonya’ya ve Makedonya Türklerine.

Yoğun dünya gündeminin içinde bizim kendi dünyamızda daha da yoğun gündemimiz var. Sıradan bir ülkenin bir ayda yaşadıklarını bizler bir günde yaşayabiliyoruz. Çok uluslu bir ülkede yaşamak haliyle çok kaygan bir gündeme sahip olmak demek. Bazen takip etmekte bile zorlanabiliyoruz. Fakat bu gündemde terazi biraz çarpık. Bir tane olumlu bir gelişmeden bahsederken bir çırpıda on tane olumsuz gelişme sayabiliyoruz. Bir ileri iki geri giderek yol katettiklerini sananlar, tünelin sonundaki ışığın çıkış olduğunu söylüyorlar. O ışığın çıkış kapısı mı yoksa üzerimize gelen trenin ışığı mı olduğunu hep birlikte yolun sonunda göreceğiz. 

Gündemimizin her zaman ana noktası siyaset olmuştur. Bende köşemde ekseriyetle siyaseti yorumlamaya gayret edeceğim. İlk yazımız biraz giriş mahiyetinde olsun istedim. Önümüzdeki günlerde süreci ve gelişmeleri daha sağlıklı bir şekilde yorumlama imkanım olacak. Çünkü bildiğiniz üzere 15 Temmuz’da sandığa gideceğiz. Siyasi partiler adaylarıyla beraber halka iniyorlar. Seçimden seçime halkla buluşan siyasetçiler halkı o kadar seviyor olacaklar ki sık sık seçime gider olduk son yıllarda. Şimdi sahne onların. Bizler izleyip yazacağız, kararı da siz vereceksiniz. Fakat bu seçim bugüne kadar yapılan seçimlerden daha farklı olacak. Gerek Makedon bloğundaki iki ana partinin aldıkları pozisyonlar, gerekse Arnavut bloğundaki ittifak ve ayrışmalar hem daha renkli bir seçim kampanyası izlememize hem de daha çarpıcı sonuçlarla karşılaşmamıza vesile olacak.

Her siyasi partinin tek bir amacı vardır; iktidar olmak! İktidar olabilmek için halkın oyuna talip olur. Halktan oy alabilmek için ise vaatte bulunur. Batı demokrasilerinde siyasal partiler iki belge üzerinden kendi siyasi çizgilerini hayata geçirmeye çalışır. Birincisi Parti Programı ikincisi ise Seçim Beyannamesi dir. Parti programları kısaca ifade etmek gerekirse partilerin misyon ve vizyonunu açıklayan belgelerdir. İlk kurulduklarında hazırlanır ve ihtiyaç halinde kongrelerce yeni düzeltmeler yapılabilir. Seçim beyannemeleri ise partilerin vaat tablosudur. Bizleri iktidar yaparsanız şunları yapacağız mealindedir.

Bu konuya neden değindiğime gelirsek. Sürekli değişime uğrayan siyasette eski yöntemlerle hareket etmek sürekli aynı yerde kalmanıza sebep olur. Makedonya Türk siyaseti de bu hatayı yapmaktadır. Siyasete yeni simaların katıldığı bu dönemde işin açıkçası böyle bir değişim bekliyorum. İktidar olmanın veya sürekli iktidarda bulunmanın avantajları olduğu kadar dezavantajları da vardır. Bir noktadan sonra vaatte bulunamaz olursunuz. Siyasilerimiz her seçim yapacaklarından çok yaptıklarından bahsetmek isterler. Bu şekilde hem vaatte bulunmaktan kaçınırlar hem de yaptıkları işlerden dolayı oy almayı amaçlarlar. Evet marifet iltifata tabidir fakat bu sizi mirasyedi konumuna itmemelidir. Yapılan hizmetleri anlatmak doğrudur ve gereklidir. Fakat bu seçim kampanyanızın neredeyse tamamını teşkil edemez. Arzum, yapılanlardan çok yapılacak olanları işitmektir.

İkisi iktidarda biri muhalefette olan üç siyasi partimiz var. Yani Makedonya Türkleri üçe bölünmüş durumdadır. Elbette görüş ayrılıkları olacaktır, olmalıdır da. Amerikalı gazeteci-yazar Walter Lippmann’ın dediği gibi; “Herkes aynı şeyi düşünüyorsa hiç kimse bir şey düşünmüyor demektir”
Bizlere düşen bu ayrışmanın fikirlerde kalmasını sağlamaktır. Gelişmiş bir demokrasi ve modern bir toplum arzuluyorsak farklı fikir ve görüşlere müsamaha göstermeliyiz. Herkes siyasete talip olabilir. Türk milleti basiretli ve ferasetli bir millettir. Herkesi dinler, kendisine hizmet edecek olanı seçer. Fakat bu cümleyi yazarken, Büyük Selçuklu Devleti’nin veziri ve Siyasetname adlı şaheserin yazarı Nizamülmülk’ün Sultan Melikşah’a olan öğüdü geldi aklıma. Şöyle diyordu; “Bak Sultanım Türke dikkat edesin! Devlet yapıcı ve devlet yıkıcı özelliği vardır. Kurduğu devletin kendisine hizmet etmediğini anlarsa, yıkmakta ve yenisini kurmakta tereddüt etmeyecektir.” 

Velhasıl kelam son noktayı koyarken Makedonya Türk siyasetçilerine Mevlana Hazretlerinin sözünü hatırlatmak isterim.

“Dün dünde kaldı cancağızım. Bugün yeni şeyler söylemek lazım”

 

Furkan Purde