Hiç Kendinize ölüm nedir diye sordunuz mu?
Uluslararası Maarif Okulları’nda 3. sınıf öğrencisi olan Dilay Culi’nin, Kum Saati dergisine gönderdiği ‘Ölüm’ hakkında yazmış olduğu düzyazı, halkımız tarafından büyük rağbet gördü.Gostivar’da yaşayan Dilay Culi, okulundaki başarısının yanısıra düzyazı yazma konusundaki yeteneği ve bu yaşta sahip olduğu derin düşünme ve düşüncelerini aktarma hususundaki başarısı herkesin beğenisini topladı. Dilerseniz herkesin ‘mutlak son’ olarak nitelelendirdiği ölüme bir de Culi’nin kaleminden bakalım..
Hiç kendinize ölüm nedir diye sordunuz mu? Yoksa buna cesaret edemediniz mi?Bir son mudur ölüm, yoksa bir başlangıç mı? Sonsuz dünyaya açılan bir kapı mıdır, yoksa yaşadığımız bu hayatın sonu mu?..
Ölüm…
Ölüm,nefessizlik, hareketsizlik, bu dünyadaki yaşamın son buluşu, derin bir uykudur belki, belki de sonsuzluğun uykusudur. Yaşamın ikiz kardeşidir belki, bize nefesimiz kadar yakın, belki de çok uzaktadır.
Ölüm aslında yeni bir dünyaya açılan kapıdır. Kati suretle bir son değil, gerçek hayatın ve sonsuzluğun başlangıcıdır.
Soğuk bir yüzü vardır ölümün. İnsanlar ölüm kelimesini duyduklarında irkilirler.Sohbetlerde genellikle ölüm konuşulmaz.Yakınlarından biri değilse ölen kişi, zaten insanları pek alakadar etmez. Sanki hiç ölmeyecek gibi bir his kaplamıştır içimizi. Ölümden korktuğumuz için aslında bütün bunlar. Peki nereye kadar? Sahiden daha ne kadar kaçabiliriz bu gerçekten, yadaşöyle sorayım: kaçabilir miyiz?Hayatınız boyunca herşeyden kaçabilirsiniz.İyilik yapmazsınız, kötülüklerden kendinizi korursunuz, belki her heşeyi erteleyebilirsinizde,ölüm hariç tabii.
İnsanlar dünyanın ışıltılı hayatına kaptırmıştır kendilerini. Tıpkı bir yaprak gibi ordan oraya savrulurlar.Bir gün öleceğini unutup öbür dünya için hazırlık yapmazken bulurlar kendilerini. Aslında yaşamlarını boşa harcarlar ama farkında değillerdir.
Cennet ve cehennem isimleri ile anılan,ölümün iki yüzü vardır. İnsanların ölümden korkmasının sebebi de burada yatar belki. Çünkü en küçük bir hatanın bedelini ödeyeceğiz öbür dünyada, tıpkı yaptığımız iyi şeylerin ödüllendirileceği gibi.Ölümü bir yokoluş, tükeniş ve bitiş olarak görenler, ölümden kaçmaktadırlar. Ölüm korkusu, ondan korkanların başlarına bir kâbus gibi çöker. Ölümü, sonsuz bir hayatın başlangıcı olarak görenler, ölümden korkmazlar. Ölüm onlar için Hakk’a Vuslat, sevdiğine kavuşma “düğün günüdür”. Mevlana’nın dediği gibi ‘Bir yanda ölümdür ama o yanda doğumdur. Ölüm batma gibi görünür ama aslında doğmaya hazırlıktır.’
Ömür, anne karnı ile üstümüze toprak atılacağı güne kadarki ışıktır. Bu ışık göz açıp kapayıncaya kadar sönebilir, ansızın, hiç beklemeden…
Sonra ne mi olacak?
Sonra, sonsuzluğa uyanacağız!
Evet sonsuzluğa uyanmak için önce uyumak gerek. Ölmek için de, dünyaya gelip yaşamak. Ölümden korkmamak için ise güzel bir şekilde yaşamak.
Unutmamalıyız ki misafir edildiğimiz bu hayata ölmek için geldik. Ölümden de korkmamalıyız.Hayatımızı ölüme değecek şekilde yaşamalıyız. Kaderimize razı olmalı ve ölümü kabullenmeliyiz. Buhayatın sonsuz olması gerektiği hissini bir kenarabrakmalıyız ve ölüm için hazırlanmalıyız. İyi bir insana yakışır şekilde ve dini kurallara uygun olarak yaşamalıyız. Zaten bunları yaparsak ölümkorkusu da ortadan kalkar. Ölüm, iki yaşam arasındaki görünmez bir çizgidir sadece.
Ölüme her daim hazırlıklı olmalıyız çünkü ne zaman geleceğini ve bizi bulacağını sadece Rabbim bilir.
Ölüm ayrımcılık yapmaz. Zengin, fakir, beyaz, siyah, küçük, büyük demez, herkes için kural bellidir.
Bir gün beyaz kefenin tadına heppimiz bakacağız.
Peki buna hazır mıyız…?
DİLAY CULİ