Salgından Ne Anlamalıyız?

Salgından Ne Anlamalıyız?

Üç aydan  uzun bir süre dünyayı kasıp kavuran Corona virüs salgını, yaşamımızın merkezine oturmuş durumdadır. Bilim dünyası büyük uğraşlar vererek virüs salgınıyla ilgili her gün yeni bilgileri bizlerle paylaşıyor. Bugüne kadar elde ettiğimiz bilgiler bize şunu söylemektedir: Bilmediklerimiz, bildiklerimizin kat ve kat üstündedir. İnsanoğlu uzun yıllarca böyle bir pandemiyle yüz yüze gelmemiştir. Karşımızda yeni bir düşman var ve bu düşmanın nasıl davranacağını henüz keşfetmiş değiliz. Son birkaç aydır elde ettiğimiz tecrübeler bizlere virüsün çok hızlı yayıldığını, tahripkar olduğunu ve ölüme neden olabileceğini acı da olsa gösterdi.
Virüse karşı ne yazık ki, henüz etkili bir tedavi yöntemi veya bir aşı bulunmuş değil. Uzun bir zaman daha bulunamayacağından endişeliyiz. Elimizdeki bilimsel veriler aşının üretilmesi en az bir yılımızı daha alabileceğini öngörmektedir. Aşı üretildiğinde bile koruyuculuğunun ne kadar olacağı ve bunun ne kadar süreceği bir muamma olarak karşımızda durmaktadır. Corona virüsü mutasyona (değişime) uğrama kapasitesine sahip bir virüstür. Bu değişimler virüsü bazen daha saldırgan bazen de, daha naif bir hale dönüştürebilir. İşte tam da bu değişim yeteneğinden dolayı aşı üretimi büyük zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır. Bilindiği üzere grip (influenza) virüsü de sık sık mutasyona uğrayan bir virüstür. Bu yüzden kullanımda olan grip aşıları da sık sık yenilenmektedir. Fakat, buna rağmen koruyuculuğu maalesef yüzde 50 cıvarındadır. 2012 yılında epidemiye neden olan SARS virüsü de Corona virüsü ailesine mensup bir virüstür. SARS virüsü 2012 yılında epidemiye neden olmasına ve bunca zaman geçmesine rağmen henüz etkili bir aşısı üretilebilmiş değildir.
Bu salgından almamız gereken en önemli mesaj şu olmalıdır, bizler uzun bir zaman daha bu virüsle beraber yaşamaya alışmak zorundayız. Etkili bir tedavi yöntemi veya aşısı olmadığı için de, kendimizi korumaktan başka bir çaremiz yoktur. Koruyucu önlemler bağlamında yapmamız gereken en önemli üç şey maske takmak, el yıkamak ve fiziksel mesafemizi korumaktır. Maske takmak Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) zorunlu önerileri arasında yerini almıştır. Bir ortamda bulunan kişiler iki metre olarak belirlenen fiziksel mesafeyi koruyup maske taktıklarında virüsün bulaşma kapasitesi yüzde 90 oranında azalmaktadır. Bu yüzden alacağımız önlemlerin tedaviden daha değerli olduğunu asla unutmamalıyız.
Dr.Taner Hasan PhD
Endokrinolog